1بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
Rahmân ve Rahim Allah'ın adıyla
Dil bilginleri arasında, (İSİM) Sözcüğü hakkında değişik fikir ve önermeler ortaya atılmış olmasıyla birlikte, genel anlam itibarı ile aşağıda sayacağımız kelimelerden MÜŞTAKK/ TÜRETİLMİŞ KELİME OLDUĞUNA DAİR görüş öne sürmüş iseler de anlamda her hangi bir değişiklik söz konusu değildir."essumuvvu= yükseklik yücelik"eSSİMMET"= alametHemzenin Zamma veya fathasiyle, Summ hemzesiz hali ve SİN'in zammasi ve SUMEN (y- İle yazılır) HÜDEN vezniyle- araplarca talaffuz edilen bu kelime, cümlenin başına geçerken, dillerinin selameti için HEMZE ile okunur. çünkü arapçada kelime sükün ile başlamaz. cümle arasında geçtiğinde ise hiç bir eke geresinim duymadan kullanılabilir bir kelimedir.
اللّٰهِ
ALLAH Lafzi celilesi başkasına kullanılmayan Alem - kim için kullanılacağına dair tanınan bilinen - ÖZEL İSİM olan bir kelime olup, ilim ehlinin çoğuna göre TÜRETİLMİŞ bir kelime DEĞİLDİR.Ünlü gramerci sibeveyhi; müştakk veya gayri müştak olabilir diye iki farklı görüş öne sürmüştür. konunun gereksizliğinden ötürü Sibeveyhinin değişik görüşlerini buraya almayı gerekli görmedik.
Bu kelimenin Süryanice mi, yoksa Arapça mi, İsim mi yoksa Sıfat mı, MÜŞTAKK mı yoksa değil mı? siga olarak hangi kötendir? Alem mı yoksa gayrı Alem mı diye bir çok bilgin bu konuda değişik görüşler öne sürmüştür. ( meraklısı için sonra yazabiliriz).
الرَّحْمنِ
ERRAHMANi
Lügatça, F'alan Sigasından olup ÇOKÇA, SON DERECE anlamını yükleyen bir Sıfat Tamlaması olup Rahmet Eden ve Rızık veren demektir. ( sonsuz rahmet edip ve nimetler veren demektir) bu yüzden bu sıfat Allah cc dışında her hangi birisine kullanılamaz. Rahman nın tam anlamaıyla Türkçe karşılığı yoktur.
الرَّحيمِ
ERRAHİM, Feil Sigasından olup devamlılık ve sabıtlığı ifade eden bir sigadır yani; çokça merhamet eden demektir.
İRAB:
Cümle öğelerini harf harf inceleyek olursak:
ب (B)Arap alfabasinin 2. Harfidir Hurufi carre gurubundan olup geçtiği kelime veya cümleyi cerr (esre) eder.
şimdi de hurufi carre gurubunu taniyalım:
Harf-i cerler isimlerinden de anlaşılacağı üzere, kelimenin türlerinden biri olan harf grubuna girerler. Bu harflerin kendi başlarına anlamları yoktur ve söz ifade etmesi amacıyla tek başlarına kullanılmamaktadırlar. Çünkü hiçbir nesne veya harekete işaret etmemektedirler. Ancak cümlenin oluşumunu sağlayan temel unsurlardan biridirler. Anlamı olan kelimelerle birlikte kullanılarak onları birbirlerine bağlarlar ve bir gramer görevi görürler. Kelimeler bu harfler vasıtasıyla birbirleriyle kenetlenerek yeni bir anlam oluştururlar. Fiil ve fâilden, mübteda ve haberden oluşan temel cümle yapılarıharf-i cerler vasıtasıyla genişleyip büyük cümlelere dönüştürülür, böylece anlam dallanıp budaklanır.Harfi cerler isimleri fiillerden ayıran özelliklerden biridir. Zira isimler başlarına harf-i cer alır, fiiller ise harf-i cer almazlar. İsimler başlarına gelen harf-i cerler sebebiyle mecrûr olurlar, fiiller ise hiçbir zaman mecrûr olmaz, temel cer alameti olan kesrayı hiç almazlar. Harf-i cerlerin tek başlarına anlamları olmamakla birlikte cümle içinde kelimelerle birlikte kullanılırken anlam kazanırlar. Bunlar isim ve fiilleri birbirlerine kenetleyen yardımcı kelimelerdir. Harfi cerlerin bağlı bulundukları, anlamlarını isimlere ulaştırdıkları kendilerinden önce gelen bir fiile, şibih fiile veya mana fiile ihtiyaçları vardır.Bazı fiiller mef’ullerini alırken bu mef‘ulleri doğrudan alamaz harfi cer vasıtasıyla alabilirler. Bu fiillerin yararlandıkları harf-i cerlere göre anlamları değişir. Bu sebeple sözlüklerde filler birlikte kullanıldıkları harfi cerlerle anlamlandırılmışlardır. Sözlüklerden yararlanırken buna dikkat etmek gerekmektedir.
Harf-i cere “câr”, kendisinden sonra gelen isme ise “mecrûr” denir. Mecrûr isim, harf-i cerin etkisi ile irâbı değişmiş ve mecrûr olmuş kelime anlamına gelmektedir. Harf-i cerler önüne geldikleri isim soylu kelimeleri mecrûr yapmaktadırlar. Mecrûr olma ismin yapısına göre farklı işaretlerle (alamet) olmaktadır. Bu hususa “Mecrûr İsimlerin İrâbı” bölümünde değinilecektir.Klasik Arapça dilbilgisi eserlerinde yirmi kadar harf-i cerin adı ve kullanımından bahsedilmiştir. Bunlar şu harflerden oluşmaktadır:(بِ ، مِنْ ، إلى ، عَنْ ، عَلَى ، فِي ، كَ ، لِ ، حَتّى ، رُبَّ ، حَاشَا ، خَلاَ ، عَدَا ، مُذْ ، مُنْذُ ، وَاوُ القَسَمِ، تَاءُ القَسَمِ، كَيِمَه، لَوْلا، لَعَلَّ)
Ancak günümüz Arapçasında on iki kadar harf-i cer sıklıkla kullanılmaktadır:
(بِ ، مِنْ ، إلى ، عَنْ ، عَلَى ، فِي ، كَ ، لِ ، حَتّى ، رُبَّ ، مُذْ-مُنْذُ ، واوُ القَسَمِ) Bu harfi cerlerden ( كَ ، حَتّى ، رُبَّ ، مُذْ-مُنْذُ ، وَاوُ القَسَمِ ) sadece açık (zâhir) isimlerin başına gelir zamirlerin başına gelmezler; ، ◌ِ (بِ ، مِنْ ، إلَى ، عَنْ ، عَلَى ، لَ فِي) harf-i cerleri ise hem açık isimlerin hem de zamirlerin başına gelirler. Aşağıdaki cümlelerde harf-i cerleri ve önüne geldikleri isimlerin türlerini örnekleriyle vardık.
1. ذَهَبَتْ زَيْنَبُ إلى الْمَدْرَسَةِ.
2. رَأى أحمَدُ سَلِيماً وسَلَّمَ عَلَيْهِ.
3. أخَذْتُ الكِتَابَ مِنْ سَمِيرٍ.
4. رَأي أحمَْدُ كَلْبَاً وابْتَعَدَ عَنْهُ.
şimdi asıl konumuza dönelim.
Besmelenin başındaki B ب
harfi carre ismi onun mecruru olup; ابتدء başlıyorum ve ya اقرا Okuyurum Gizli bir fiile bağlıdır. Anlam açısından: istiane = yardım dileme veya ilsak= “..İle” anlamını verir. Bu durumda: Allahın adıyla, ALLAH Adına veya Allahın yarmıyla başlıyorum veya okuyorum demektir.
Burada mecruru ile carr (B-ismi) mahallen mansub gizli fiilin mef’ulu veya mahllen merf’u gizli müptedaya haber dir. Lkin asl olan car ve mecrurun isme haber değilde de fiilin mefulu olması, Hem yenilikle birlikte srüekliliği ifade etmesi açisindan daha uygundur. Fiilin gizlenmiş olmasının sebeb;i Dilde sıkça kullanılan bir cümle olmasından kaynaklı olmasındandır.
ألله
ALLAH lafzi celiesini müştakk olduğunu varsayarsak أل harfi Tarif, ahdi zihni “elif lam”ı olur. ALLAHİ kelimesi lafzen ksreyle mecrur mazafun ileyhidir.ERRAHMAN ve ERRAHİM sözcükleri ALLh ın sıfat tamları olup kelime başlarındaki أل ise vasıl ekleridır.burada söz sanatı açısından geneli özele izafe etme suretiyle talaffuz edilmiştir. Buna; İCAZi Kasr denir. İcazi kasr: Bu, lafzı ile veciz olan ifade yani kelime düşmesi (hazf) olmadan az sözle çok anlam ifade etmektir. Bu îcâzda manaya nispetle lafız, bilinenden az olur. "İnnallahe ye'mürü bi'l-adli ve'l-ihsâni..." diye başlayan Nahl sûresinin 90. âyeti bu icâza en çarpıcı örnektir. Bu âyet, hayır ve şer, iyi ve kötü, doğru ve yanlış olan bütün inanç, söz, fiil ve davranışları ifade etmektedir.
Eğer B harfine istiane anlamnı yüklersek Ozaman cümlede; yardim dileyen ile dilenen arasına bağlantı kuran bir bağlantıyı ifade etmeye benzediğinden istiare-i mekniyye tabiiyye olur.Eğer B harfine İlsak anlamını yüklersek, bu durumda mecazen cümlede alaka-i mahalliye meydana gelmiş olur. Örneğin: “marartu bizeydin” zeydi geçtim dednildiğinde ; Zeydin yakın bulunduğu mekanda geçtim. Yoksa, Zeydin kendisi kast edilmiyor.
Besmele ibtidai müstakil bir cümle olması itibariyle “la mahalle leha minel-irab” = iraba yeri olmayan bir cümledir.
Besmeleyle başlamanın hikmeti ilk indirilen ayetTeki "Rabbinin Adıyla Oku! emirİ gereği okunur.
2 الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Âlemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun.
Lügatça:
HAMD, Üstün bir şekilde güzellikle övmektir. Şükrün bölümlerinden birisidir. Çünkü Şükür, kalb dil ve azalarla yapılıdığı takdirde “HAMD” olur. Hamdın zıt anlamı “küfran (nankörlük)” dir. Hamde, ya zatın, sıfatın ve fillerin kemalı dolaysiyla hak kazanılır yada fazla nimet ihsanı sebebiyle, Zatında da, Aziz ve Celil olan Allah’tan daha kamil yoktur. İster doğrudan, isterse de dolaylı olsun, Ondan başka nimet veren de yoktur. O halde gerçekte hamd bütünüyle O’nundur.
Başka bir deyişle; HMAD: Birini, kendi isteğiyle olan iyilik ve güzelliğinden dolayı dil niteliğinden dolayı övmektir. O güzelliğin kendsinden olup olamaması niteliğinden dolayı övmektir. O güzelliğin kedisinden olup olmamamsı önemli değildir.
HAMD-ın başına Ta’rif harfi olan ال gelince istiğrak (kapsam) ifade eder.
Yani tam anlamıyla her türlü övgü Allaha özgüdür. Hamd ve şükür,
arasında genel ve özel ilişki bir durum söz konusudur. Bu
anlamda HAMD şükürden daha kapsamlı anlam taşımaktadır.
kelime itibariyle Hamd, Hamide Yahmedu nun mastarı, sulasi mucerred lazimi bir fiil olup harfi cerr ile geçişili hal alır.
رَبّ Rabb: Malik, yönetici, Mabüd, Sabitlayan, Düzelten Düzenleyen, Sahip, eğitip yetiştirici anlamında müfred(tek-il) ve Lamı ta’rifli olarak yanlızca ALLAH için kullanılan bir isimdir. Allahtan başkasına, tek kelime olarak rab denmez. Ancak rabu-ddar (ev sahibi) gibi isim tamlamasıyla başkası hakkında kullanılanılır. Lakin tek kelime olarak Rab yanlızca ALLAHın adıdır.
Mürabbi ise: terbiye dici ve yönetcisi tarafından yeriştilendir.
Rabb, elif’i hazf edilmiş isimifail bir sigadir. Kimisine göre de mastar sigası olup bir isim tamlamasıyla bağlanıp sıfat olarak kullanılmıştır. Kimisine göre de müteaddi bir fiilden çekimlenmiş sifetu-lmüşebbehe bir kelimedir. Bu durumda Laziimi bir fiil olarak takdir elmesi gerekmektedir.
Mürabbi ise: terbiye dici ve yönetcisi tarafından yeriştilendir.
Rabb, elif’i hazf edilmiş isimifail bir sigadir. Kimisine göre de mastar sigası olup bir isim tamlamasıyla bağlanıp sıfat olarak kullanılmıştır. Kimisine göre de müteaddi bir fiilden çekimlenmiş sifetu-lmüşebbehe bir kelimedir. Bu durumda Laziimi bir fiil olarak takdir elmesi gerekmektedir.
الْعَالَمِين El-Alemin:
Lamın fathasiyle ALEMLER; tağlibi olarak cem’i müzekker salim akıl varlıklar için kullanılan bir kelimedir. ALEMLERden murad olunan kainatın tümüdür. Bundan dolayı dilcilerce cem’i muzekker siagasına ilhak edilmiş bir kelimedir. “Alem” yüce Allahın dışında kalan her şeydir. Çünkü bunbkkar Rabbimizin varlığına bir alem yani işarettir. Zira yaratan yarattıklarıyla bilinir.
Buradaki inceliği şöyle özetleyebiliriz: “Bu sözcük Aaraplarca taş toprak gibi var olan her bir varlığa Genellemezler. Ancak; kendisinden olmasa bile, her bir Küme fertlerini belirleyecek Akıllı varlıklardan toplanmış diğer kümeler altında toplayan bir sıfat olabilecek şekilde genellemektedir. Böylece ALEM-UL-İNSAN –insan alemi, ALEM-U-LHAYVAN hayvan alemi ve ALEM-U-NNEBAT bitki alemi diye denilmektedir”.
Sözcük olarak ALEM, türdeş olmayan alemlerin çoğulu olması hasebiyle ne kendi lafzının nede kendi lafzı dışındakilerın Tekili Değildir.
lamın fathasiyle ALEMLER; tağlibi olarak cem’i müzekker salim akıl varlıklar için kullanılan bir kelimedir. ALEMLERden murad olunan kainatın tümüdür. Bundan dolayı dilcilerce cem’i muzekker siagasına ilhak edilmiş bir kelimedir. “Alem” yüce Allahın dışında kalan her şeydir. Çünkü bunlar Rabbimizin varlığına bir alem yani işarettir. Zira yaratan yarattıklarıyla bilinir.
kelime itibariyle Hamd, Hamide Yahmedu nun mastarı, sulasi mucerred lazimi bir fiil olup harfi cerr ile geçişili hal alır.
رَبّ Rabb: Malik, yönetici, Mabüd, Sabitlayan, Düzelten Düzenleyen, Sahip, eğitip yetiştirici anlamında müfred(tek-il) ve Lamı ta’rifli olarak yanlızca ALLAH için kullanılan bir isimdir. Allahtan başkasına, tek kelime olarak rab denmez. Ancak rabu-ddar (ev sahibi) gibi isim tamlamasıyla başkası hakkında kullanılanılır. Lakin tek kelime olarak Rab yanlızca ALLAHın adıdır.
Mürabbi ise: terbiye dici ve yönetcisi tarafından yeriştilendir.
Rabb, elif’i hazf edilmiş isimifail bir sigadir. Kimisine göre de mastar sigası olup bir isim tamlamasıyla bağlanıp sıfat olarak kullanılmıştır. Kimisine göre de müteaddi bir fiilden çekimlenmiş sifetu-lmüşebbehe bir kelimedir. Bu durumda Laziimi bir fiil olarak takdir elmesi gerekmektedir.
Mürabbi ise: terbiye dici ve yönetcisi tarafından yeriştilendir.
Rabb, elif’i hazf edilmiş isimifail bir sigadir. Kimisine göre de mastar sigası olup bir isim tamlamasıyla bağlanıp sıfat olarak kullanılmıştır. Kimisine göre de müteaddi bir fiilden çekimlenmiş sifetu-lmüşebbehe bir kelimedir. Bu durumda Laziimi bir fiil olarak takdir elmesi gerekmektedir.
الْعَالَمِين El-Alemin:
Lamın fathasiyle ALEMLER; tağlibi olarak cem’i müzekker salim akıl varlıklar için kullanılan bir kelimedir. ALEMLERden murad olunan kainatın tümüdür. Bundan dolayı dilcilerce cem’i muzekker siagasına ilhak edilmiş bir kelimedir. “Alem” yüce Allahın dışında kalan her şeydir. Çünkü bunbkkar Rabbimizin varlığına bir alem yani işarettir. Zira yaratan yarattıklarıyla bilinir.
Buradaki inceliği şöyle özetleyebiliriz: “Bu sözcük Aaraplarca taş toprak gibi var olan her bir varlığa Genellemezler. Ancak; kendisinden olmasa bile, her bir Küme fertlerini belirleyecek Akıllı varlıklardan toplanmış diğer kümeler altında toplayan bir sıfat olabilecek şekilde genellemektedir. Böylece ALEM-UL-İNSAN –insan alemi, ALEM-U-LHAYVAN hayvan alemi ve ALEM-U-NNEBAT bitki alemi diye denilmektedir”.
Sözcük olarak ALEM, türdeş olmayan alemlerin çoğulu olması hasebiyle ne kendi lafzının nede kendi lafzı dışındakilerın Tekili Değildir.
lamın fathasiyle ALEMLER; tağlibi olarak cem’i müzekker salim akıl varlıklar için kullanılan bir kelimedir. ALEMLERden murad olunan kainatın tümüdür. Bundan dolayı dilcilerce cem’i muzekker siagasına ilhak edilmiş bir kelimedir. “Alem” yüce Allahın dışında kalan her şeydir. Çünkü bunlar Rabbimizin varlığına bir alem yani işarettir. Zira yaratan yarattıklarıyla bilinir.
Buradaki inceliği şöyle özetleyebiliriz: “Bu
sözcük Aaraplarca taş toprak gibi var olan her bir varlığa
Genellemezler. Ancak; kendisinden olmasa bile, her bir Küme fertlerini
belirleyecek Akıllı varlıklardan toplanmış diğer kümeler altında
toplayan bir sıfat olabilecek şekilde genellemektedir. Böylece
ALEM-UL-İNSAN –insan alemi, ALEM-U-LHAYVAN hayvan alemi ve
ALEM-U-NNEBAT bitki alemi diye denilmektedir”.
Sözcük olarak ALEM, türdeş olmayan alemlerin çoğulu olması hasebiyle ne kendi lafzının nede kendi lafzı dışındakilerın Tekili Değildir.
3 الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ Rahmân'dır, Rahim'dir.
Daha önce besmelei şerifi incelerken rahman ve rahim hakkında özet vermiştik.
4 مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ Din gününün Malikidir.
MALİK: Sahip, iye, Mutlak Egemenlik, Rab.
YEVM: Gün,
ED-DİN: Din, yaşam tarzı ve millet. Yani; Din Gününün yegane Egemeni, Sahibi Rabbi, Dmektir.
Bir ortaç fiil, bir zarf ve bir mastardan mürekkep Şu Üç kelimeden oluşan “maliki – fail sigasında olup melik veya meliyk-, yevmi- gün aşama süreç-, ed-eddin-yaşam tarzının karşılık bulduğu biçim- ”; yan yana getirildikten sonra müthiş anlam kazanan, ayrı kaldığında adeta anlam erozyonuna uğrayacak olan bu üç sözcükten oluşan tamlama yalnızca ALLAH cc için kullanılan bir sıfattır.
إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَعِين 5 “Biz yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca Sen'den yardım dileriz.”
Burada “İyyake” sözcüğü, muhatap zamiri ( bu konuyu irab bölümünde genişçe ele alacağız inşallah) olan ك “kaf” ın إِيَّا ya eklenmesi ile okunan إِيَّاك Tahsis; özgeleme.
نَعْبُذدُ Nabudu” ibadet ederiz. Yani: gerek eylemsel ve ritüel olsun gerekse de düşünsel yakiyni iman ile olsun yaptığımız tüm ibadet çeşitlerini kendimizi zelil görmemiz, korku/ hüş’ü ve çekindiğimiz ve yaptığımız ibadet ile bulduğumuz huzur ancak Senin için Sana yapar/ederiz.
وَإِيَّاكَ نَسْتَعِين ve yalnızca Senden yardım talebinde bulunuruz.
İbadet: Tapmak, bilinçli olarak ALLAHa saygı Göstermek, itaat etmek demektir. Bir saygı ki derinliğinin sonu yoktur. İbadet, İlahi kudretin varlığını ruha perçinlemek için emredilmiştir. O’nun varlığını O’na saygıyı gönülde duymak ibadettir.
bilinçli bir şekilde yapılan ibadetin insan ahlakı ve kişilik gelişim ve ediniminde etkin bir rolü olduğu sabittir. Ancak doğru ilaha ve doğru bir tarzda ibadet etmek gerçek kişilik kazandıran ibadet işte bu ibadettir.
biz muminler bu kısacık cümleyle “Biz yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca Senden yardım dileriz.” diyerek Dua ederken:
“ya Rabbi! Bütün hal ve durumumuzda sana rahatlıkla taat ve ibadet edebilmemiz için senden yardım dileriz. Biz inanıyor ve biliyoruz ki senden başka hiç kimse bize yardım edemez. Nankörler senden başkasından yardım isterler. Biz isek ancak senden yardım istiyoruz. Senden başka gideceğimiz bir makam merci yoktur. ” işte bu kesin imanımızdan dolayı sana yalvararak Diyoruz ki;
6 اهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ “Bizi doğru yola ilet.”
kelime tahlili
İHDİ, emir sigası olup mazisi heda müzarii yehdi’dir. Başına “İ” harfi geçince emir sigasına döşüşmüştür.
NA, mütekellim ma’algayr zamiri olup “biz”i demektir.
EL-SİRATE, “El” vasl elif lamıdir.
SIRAT; yol.
El-mustakyim, el vasl. Müstakim; özü itibariyle eğrisi dolanbaçlısı olmayan demektir.
Evet…
biz neden yardım dileriz? Çünki yardım dilememiz ibadet etmemizin ön girişidir. Yardım dileyişimiz Doğru yolu bulma amaçlıdır.
Mesela; “ tavuk ve ördekten olmak üzre 10. Adet yumurtayı Suya yakın bir kumsala bıraktığımızda belli bir zaman geçtikten sonra O yumurtalardan çıkan civcivlerin her biri ördek yumurtasından çıkan civcivleri Suya, tavuk yumurtasından olan civcivleri de aksi istikamete doğru hızla koştuklarını gözlemleriz. Burada yolunu bulan civcivler varken maalesef bizler yol yordam bilmeyiz. Birileri tarafından yönlendirilmeyen “İNSAN” yolunu şaşırır. ALLAHın salih olan kulları doğru yolu ALLAHTAN beklerler. Aklını ilah edinenler ise “AKLI”ın heva ve hevesi,ne uyarlar. İşte bunu için: “ihdina!” bizi doğruya ilet veya doğru olanı bize göster veya doğru yoluda durmamızı bize göster diyerek Allaha yalvariyoruz.
Bir Mümin İHDİNA dediğinde sebat ve devamlılığı, Zengin ihdina derse ziyadesini, Fakir ihidina derse Vermesini, Zaif ve güçsüz olan kimse İHDİNA derse yardım ve başarı manasını ifade eder.
ya Rabbi, Bizi, dosdoğru yol olan islam nimetine ulaştır. Katından Şaşmaz yanılmaz bir yol yordam, bir kılavuz göster. Felsefeci, sosyosikololoji, ve toplum mühendisleri olan harp kaos çıkarma uzmanlarının, bilimsellik adı altında sana düşmanlık edenlerin, Doğacılık adı altında Seni hiçe sayan söylevlerinin, vahiy ile donnattığın destklediğin peygamberlerini yok sayan onlara çeşitli iftiralar atarak bizi onlardan soğutma çabasını gösteren sahte hümanistcilerin ve mitolojistlerin, “sadaka” gelenek ve kültürüyle alay edip senin bize tavsiye ettiğin bu sosyal güzellikleri hakir görüp küçümseyen azgınların, yüce ve Aziz Dinini siyasal askeri hegemonya aracı haline getirme çabası içinde olan iktidarlarına araç yapmak isteyen zalim ve ceberrutların şeytanvari yaklaşımlar içinde olan, daha hatırlayamadığımız sayamadığımız bunlar gibi nice şeytani sapkın fikirlerinden korunmak ve kurtulmak için bizi dosdoğru yola ilet…
7 صِرَاطَ الَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّالِّينَ
“ni'met verdiğin kimselerin yoluna. Kendilerine gazabedilmiş olanların değil. ve nede sapmışların (yoluna).” Amin.
SIRAT: yol demektir. “sırat (yol)” bu ilaveyle birlikte tekrarlanmasını faydsı, Sırati mustakimin müslümanların izledikleri yol olduğunu daha vurgulu bir şekilde hissettirmektir. Ta ki bununla beliğ ve daha kesişn bir şekilde müslümanların yolunun doğruluğuunun tanıkli edilmiş olsun.” ( s.h).
ELLEZİYNE: kimseler. "o kimesler ki beşeriyet karanlığında elmas gibi parlayanlar." (işaratul-i'caz)
EN’AMTE: nimet verdiğin. Nimet; dirlikli geniş rahat bol konforlu yaşam. Nimet verilen kimseler; nebiler, sıddıklar, şehitler ve salih işlerde bulunan kimselerdir. Bkz Nisa Suresi: 69. Ayet.
ALEYHİM: üzerlerine. önemli not: en'amte fiil kalıbı harfi carre olan ALA ile mütaaddi haline getirlmesi bu fiil kalıbının iki mefule ilzam olunması; "enbiyaya yükletilen risalet ve teklif yükünün pek ağır olduğuna; peygamberlerin ümmetlerini feyizlendirmek için risalet zahmetine maruz kaldıklarına işarettir." (işaratu-li'caz)
"Eşya zıddıyla tanınır bilinir." kaidesi mucibince nimet verilen ile gazab edilenler zikr edilmiş ve böylece saflar netleştirilmiştir.
ĞAYRİ: gayri, dışında, değil, hariç.
elMAĞDZUBİ Alayhim: gzabedilmiş olanlar. Gazab edilmiş olanrı öğrenmek bilmek için bkz: bakara suresi 61. ve maide: 60. Ayeti kerimeleri… kısacası Gerçeği bildikleri halde Onu kabul etmeyenlerdir. Doğru yoldan sapanlar; kafiler münafiklar ve fasıklar Allahın gazabına uğrarlar.
VE: ve
LA: nede
EDDALLİYN: sapmışların.
Türkçeye düzgün bir kalıba çevrımeye çalıştığımızda en uygun çeviri şöyle olur:
“ni'met verdiğin kimselerin yoluna. Kendilerine gazabedilmiş olanların ve sapmışların yoluna değil.”
Amin...
ALLAHIM, bize hakkı hak olarak göster ve ona uymayı nasip Et!; batılı batıl olarak göster ve ondan sakınmayı nasip Et! Amin.
Fatiha suresiyle ilgili önemli bir mesele hakkında açıklama yapan merhum SAİD HAVVA el-esas fittefsir adlı eserinde şöyle devam etmektedir:
“yunan felsefesinin kabul ettiği görüşlerden birisine göre; Aziz ve Celil olan Allah, mahlukatın işlerine asla müdahale etmez. Şimdi de pek çok kimsenin, Allah’ın inslaarın işelerine mudahale etmeye hakının olmadığını kabul ettiklerini görüyoruz. Dinin devletten ayrılması düşüncesi de aslında bu akli yapının görünümlerinden bir tanesidir. Fatiha suresinde ise bu yanlış görüşlerin tashih eldiğini görüyoruz. Allah alemlerin rabbidir. O yaradandır. Terbiye edendir. O maliktir. İnsanlara düşen ona ibadet etmektir.
Bazı oryantalistler islam dininin kendi müntesiplerine Allahın ancak kasvet ve şiddet sıfatlarını tanıttığını ve başka bir şey bildirmediğini iddia ederler. Böyle bir iddiadan daha tutarsız bir şey olabilir mi? O islam ki, Kitabına yüce Allah’ın “Rahman ve Rahim olan Allahın adı ile” ibaresiyle başlar ve burada “rahman ve rahim” kelimeleri bundan bir ayet sonra bir daha tekrarlanır. Onların bu iddialarını akılsızlar dan başka kim ileri sürebilir? Hayır gerçek şu ki hakka ortada olan hakka karşı körlükten başka bir şey değildir. Şanı yüce Rabbımız Gfurdur, Rahimdir. Aynı zamanda O intikm alıcı Azizdir en güzel isimler yanlızca Allahındır.”
(Devam Edeceğiz İnşallah)
Doğrusunu en iyi bilen ALLAHtır.
Sözcük olarak ALEM, türdeş olmayan alemlerin çoğulu olması hasebiyle ne kendi lafzının nede kendi lafzı dışındakilerın Tekili Değildir.
3 الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ Rahmân'dır, Rahim'dir.
Daha önce besmelei şerifi incelerken rahman ve rahim hakkında özet vermiştik.
4 مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ Din gününün Malikidir.
MALİK: Sahip, iye, Mutlak Egemenlik, Rab.
YEVM: Gün,
ED-DİN: Din, yaşam tarzı ve millet. Yani; Din Gününün yegane Egemeni, Sahibi Rabbi, Dmektir.
Bir ortaç fiil, bir zarf ve bir mastardan mürekkep Şu Üç kelimeden oluşan “maliki – fail sigasında olup melik veya meliyk-, yevmi- gün aşama süreç-, ed-eddin-yaşam tarzının karşılık bulduğu biçim- ”; yan yana getirildikten sonra müthiş anlam kazanan, ayrı kaldığında adeta anlam erozyonuna uğrayacak olan bu üç sözcükten oluşan tamlama yalnızca ALLAH cc için kullanılan bir sıfattır.
إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَعِين 5 “Biz yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca Sen'den yardım dileriz.”
Burada “İyyake” sözcüğü, muhatap zamiri ( bu konuyu irab bölümünde genişçe ele alacağız inşallah) olan ك “kaf” ın إِيَّا ya eklenmesi ile okunan إِيَّاك Tahsis; özgeleme.
نَعْبُذدُ Nabudu” ibadet ederiz. Yani: gerek eylemsel ve ritüel olsun gerekse de düşünsel yakiyni iman ile olsun yaptığımız tüm ibadet çeşitlerini kendimizi zelil görmemiz, korku/ hüş’ü ve çekindiğimiz ve yaptığımız ibadet ile bulduğumuz huzur ancak Senin için Sana yapar/ederiz.
وَإِيَّاكَ نَسْتَعِين ve yalnızca Senden yardım talebinde bulunuruz.
İbadet: Tapmak, bilinçli olarak ALLAHa saygı Göstermek, itaat etmek demektir. Bir saygı ki derinliğinin sonu yoktur. İbadet, İlahi kudretin varlığını ruha perçinlemek için emredilmiştir. O’nun varlığını O’na saygıyı gönülde duymak ibadettir.
bilinçli bir şekilde yapılan ibadetin insan ahlakı ve kişilik gelişim ve ediniminde etkin bir rolü olduğu sabittir. Ancak doğru ilaha ve doğru bir tarzda ibadet etmek gerçek kişilik kazandıran ibadet işte bu ibadettir.
biz muminler bu kısacık cümleyle “Biz yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca Senden yardım dileriz.” diyerek Dua ederken:
“ya Rabbi! Bütün hal ve durumumuzda sana rahatlıkla taat ve ibadet edebilmemiz için senden yardım dileriz. Biz inanıyor ve biliyoruz ki senden başka hiç kimse bize yardım edemez. Nankörler senden başkasından yardım isterler. Biz isek ancak senden yardım istiyoruz. Senden başka gideceğimiz bir makam merci yoktur. ” işte bu kesin imanımızdan dolayı sana yalvararak Diyoruz ki;
6 اهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ “Bizi doğru yola ilet.”
kelime tahlili
İHDİ, emir sigası olup mazisi heda müzarii yehdi’dir. Başına “İ” harfi geçince emir sigasına döşüşmüştür.
NA, mütekellim ma’algayr zamiri olup “biz”i demektir.
EL-SİRATE, “El” vasl elif lamıdir.
SIRAT; yol.
El-mustakyim, el vasl. Müstakim; özü itibariyle eğrisi dolanbaçlısı olmayan demektir.
Evet…
biz neden yardım dileriz? Çünki yardım dilememiz ibadet etmemizin ön girişidir. Yardım dileyişimiz Doğru yolu bulma amaçlıdır.
Mesela; “ tavuk ve ördekten olmak üzre 10. Adet yumurtayı Suya yakın bir kumsala bıraktığımızda belli bir zaman geçtikten sonra O yumurtalardan çıkan civcivlerin her biri ördek yumurtasından çıkan civcivleri Suya, tavuk yumurtasından olan civcivleri de aksi istikamete doğru hızla koştuklarını gözlemleriz. Burada yolunu bulan civcivler varken maalesef bizler yol yordam bilmeyiz. Birileri tarafından yönlendirilmeyen “İNSAN” yolunu şaşırır. ALLAHın salih olan kulları doğru yolu ALLAHTAN beklerler. Aklını ilah edinenler ise “AKLI”ın heva ve hevesi,ne uyarlar. İşte bunu için: “ihdina!” bizi doğruya ilet veya doğru olanı bize göster veya doğru yoluda durmamızı bize göster diyerek Allaha yalvariyoruz.
Bir Mümin İHDİNA dediğinde sebat ve devamlılığı, Zengin ihdina derse ziyadesini, Fakir ihidina derse Vermesini, Zaif ve güçsüz olan kimse İHDİNA derse yardım ve başarı manasını ifade eder.
Ey Aziz! İşin hikmetinden uzaklaşmamak için
HDY kökünden olan HİDAYET sözcüğüyle ilgili çok fazla sözlük ve
ansiklopedik bilgiler vermek asıl amaçtan bizi uzaklaştıracağını düşündüğümüzden asıl
anlam ve bağlamından koparmak
istemediğimzden bu kadarlık açıklamayla yetinmek isitiyor ve şöyle
sesleniyoruz:ya Rabbi, Bizi, dosdoğru yol olan islam nimetine ulaştır. Katından Şaşmaz yanılmaz bir yol yordam, bir kılavuz göster. Felsefeci, sosyosikololoji, ve toplum mühendisleri olan harp kaos çıkarma uzmanlarının, bilimsellik adı altında sana düşmanlık edenlerin, Doğacılık adı altında Seni hiçe sayan söylevlerinin, vahiy ile donnattığın destklediğin peygamberlerini yok sayan onlara çeşitli iftiralar atarak bizi onlardan soğutma çabasını gösteren sahte hümanistcilerin ve mitolojistlerin, “sadaka” gelenek ve kültürüyle alay edip senin bize tavsiye ettiğin bu sosyal güzellikleri hakir görüp küçümseyen azgınların, yüce ve Aziz Dinini siyasal askeri hegemonya aracı haline getirme çabası içinde olan iktidarlarına araç yapmak isteyen zalim ve ceberrutların şeytanvari yaklaşımlar içinde olan, daha hatırlayamadığımız sayamadığımız bunlar gibi nice şeytani sapkın fikirlerinden korunmak ve kurtulmak için bizi dosdoğru yola ilet…
7 صِرَاطَ الَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّالِّينَ
“ni'met verdiğin kimselerin yoluna. Kendilerine gazabedilmiş olanların değil. ve nede sapmışların (yoluna).” Amin.
SIRAT: yol demektir. “sırat (yol)” bu ilaveyle birlikte tekrarlanmasını faydsı, Sırati mustakimin müslümanların izledikleri yol olduğunu daha vurgulu bir şekilde hissettirmektir. Ta ki bununla beliğ ve daha kesişn bir şekilde müslümanların yolunun doğruluğuunun tanıkli edilmiş olsun.” ( s.h).
ELLEZİYNE: kimseler. "o kimesler ki beşeriyet karanlığında elmas gibi parlayanlar." (işaratul-i'caz)
EN’AMTE: nimet verdiğin. Nimet; dirlikli geniş rahat bol konforlu yaşam. Nimet verilen kimseler; nebiler, sıddıklar, şehitler ve salih işlerde bulunan kimselerdir. Bkz Nisa Suresi: 69. Ayet.
ALEYHİM: üzerlerine. önemli not: en'amte fiil kalıbı harfi carre olan ALA ile mütaaddi haline getirlmesi bu fiil kalıbının iki mefule ilzam olunması; "enbiyaya yükletilen risalet ve teklif yükünün pek ağır olduğuna; peygamberlerin ümmetlerini feyizlendirmek için risalet zahmetine maruz kaldıklarına işarettir." (işaratu-li'caz)
"Eşya zıddıyla tanınır bilinir." kaidesi mucibince nimet verilen ile gazab edilenler zikr edilmiş ve böylece saflar netleştirilmiştir.
ĞAYRİ: gayri, dışında, değil, hariç.
elMAĞDZUBİ Alayhim: gzabedilmiş olanlar. Gazab edilmiş olanrı öğrenmek bilmek için bkz: bakara suresi 61. ve maide: 60. Ayeti kerimeleri… kısacası Gerçeği bildikleri halde Onu kabul etmeyenlerdir. Doğru yoldan sapanlar; kafiler münafiklar ve fasıklar Allahın gazabına uğrarlar.
VE: ve
LA: nede
EDDALLİYN: sapmışların.
Türkçeye düzgün bir kalıba çevrımeye çalıştığımızda en uygun çeviri şöyle olur:
“ni'met verdiğin kimselerin yoluna. Kendilerine gazabedilmiş olanların ve sapmışların yoluna değil.”
Amin...
ALLAHIM, bize hakkı hak olarak göster ve ona uymayı nasip Et!; batılı batıl olarak göster ve ondan sakınmayı nasip Et! Amin.
Fatiha suresiyle ilgili önemli bir mesele hakkında açıklama yapan merhum SAİD HAVVA el-esas fittefsir adlı eserinde şöyle devam etmektedir:
“yunan felsefesinin kabul ettiği görüşlerden birisine göre; Aziz ve Celil olan Allah, mahlukatın işlerine asla müdahale etmez. Şimdi de pek çok kimsenin, Allah’ın inslaarın işelerine mudahale etmeye hakının olmadığını kabul ettiklerini görüyoruz. Dinin devletten ayrılması düşüncesi de aslında bu akli yapının görünümlerinden bir tanesidir. Fatiha suresinde ise bu yanlış görüşlerin tashih eldiğini görüyoruz. Allah alemlerin rabbidir. O yaradandır. Terbiye edendir. O maliktir. İnsanlara düşen ona ibadet etmektir.
Bazı oryantalistler islam dininin kendi müntesiplerine Allahın ancak kasvet ve şiddet sıfatlarını tanıttığını ve başka bir şey bildirmediğini iddia ederler. Böyle bir iddiadan daha tutarsız bir şey olabilir mi? O islam ki, Kitabına yüce Allah’ın “Rahman ve Rahim olan Allahın adı ile” ibaresiyle başlar ve burada “rahman ve rahim” kelimeleri bundan bir ayet sonra bir daha tekrarlanır. Onların bu iddialarını akılsızlar dan başka kim ileri sürebilir? Hayır gerçek şu ki hakka ortada olan hakka karşı körlükten başka bir şey değildir. Şanı yüce Rabbımız Gfurdur, Rahimdir. Aynı zamanda O intikm alıcı Azizdir en güzel isimler yanlızca Allahındır.”
(Devam Edeceğiz İnşallah)
Doğrusunu en iyi bilen ALLAHtır.
Değerli Görüş, Eleştiri ve katkılarınızı Bekleriz. Selam ve Dua İle…